Pandemi ve korku | Yaradılış Dialektiği

Neden büyük karar mercilerine ihtiyaç duyuyoruz?

Bu sorunun cevabında temel bir bilişsel örüntüye ulaşabiliriz. Bu örüntü bizi pandemide toplumsal olarak geldiğimiz noktaya getirebilir. Bu yazımda temel bütüncül pratiklerimle içiçe olarak pandemi konusuna değindim.


Edit 9.5.2020 : Yazının sonu bana da süpriz oldu.

Şimdi hep birlikte evlerdeyiz. Hep birlikte en derin korkularımızdan biriyle yüzleşiyoruz.

Ölüm!

Hayatın beden tarafının geçiciliğinin yarattığı çaresizlik iki türlü tepkime yaratabilir:

1. Bu geçiciliğe teslim olmak. Bu geçiciliği kabullenmek. Doğanın sonsuz şifalı döngüsü ile tekrar bütünleşmek. Doğa ile uyumlanmak.

2. Bu geçiciliğe direnen taraflarımıza teslim olmak. Birilerinin bizleri kurtarmasını beklemek. Kurban olmak. Tüm hayat bağımızı herkes ne yapıyorsa onu yaparak tek tipleştirmek. İnsan olmanın o mükemmel tekilliğini bir kenara koymak. Birbirimizden korkmak. Herkesin ‘güvenliğini’ sağlayan mekanizmalara teslim olmak.

Bu konuda çocuklardan güzel dersler alıyorum. Onlar en sağlam gurularım.

İki atasözü(çocuk sözü):

1. Nur (10 yaşında iken) elini gösteriyor.  “Düşünsene Anne bu ele bu açıdan yalnızca ben bakıyorum. Bu açıdan yalnızca ben görüyorum ve bu hepimiz için geçerli. Herkes sadece kendi açısından görebiliyor. Ne kadar ilginç değil mi?”

2. Ali (9 yaşında) makarna yaparken haşlanmasından korktuğumda bana bakıyor .  “Anne; güvenmeden güvenlik olmaz.”

Bu farkındalık bizim öğrettiğimiz bir şey değil. Bu çocuklar bu donanımla geldiler. İçsel olarak bir gerçeğe erişmek dışarıdan dayatılmasından çok daha kalıcı ve yalın oluyor. Bu nedenle, derslerini dikkatlice dinliyorum. Bu dersler, her seferinde de inanılmaz kapılar açıyor.

10 soruda Korona virüsü salgını | Bilim ve Gelecek

ACABA?

Yıllardır aklıma yatmayan fakat gerçekliği empoze edilen durumlara bir ‘ACABA’ koydum. Özellikle de çocukların doğumundan bu yana bu hassasiyet iyice arttı. Sevgili hocalarımdan Defne Suman da derslerinden birinde tam da aynı konudan bahsetmişti. ‘Acaba deyin’ demişti.

Soru işareti merakta kalma yetisini öğretiyor. Merakta kalma yetisi de, bir tür teslimiyet hali getiriyor. Cevaplar gelip mutlak gerçeğin yerini ele geçiremedikçe, bilinmeze teslim oluyoruz. O bilinmezlikte kim bilir neler sırlı, bilemiyoruz. Böylece bilemediğimiz gerçeğine teslim oluveriyoruz. Teslim oldukça da hayret artıyor.

Bu ACABA’lı soruları -çocuklar doğduğundan beri- bütüncül sağlıkta kullandım. Yeni ve bütüncül bir anlayış geliştirmeme vesile oldu. Yediğimizden içtiğimize değiştik.  Doğa ile temas şekillerimizden tedavi yöntemlerimize değiştik.  Kendimi algılayış biçimim de değişti.

Sistemle dialoglarımız bu yöntemi uygularken kimi zaman bir komediye döndü. Örneğin bir çocuk doktoru, homeopati diye ‘bir zırvaya’ ‘inandığım’ için beni kocama şikâyet etti.

Deneye yanıla aklıma yatan, kalbimi duyan tıp ve fonksiyonel tıp doktorları buldum. Bütüncül sağlık bakış açısı ile modern tıp kullanabilen fitoterapi, homeopati çalışarak kimi zaman doktor ünvanını bir kenara koymak pahasına doğruyu savunan tüm doktorları buradan saygı ile selamlıyorum. Doğanın bilgeliğini öğrendiğinde çoğu doktor bunları kullanmaya başlıyor. Fakat hala ısrarla placebo ve doğanın gücünü gösteren araştırmaları bilimsel bulmayan bir çoğunluk var.

Grip olunca şifayı kaptın denirdi. Ne oldu o?

Bütüncül sağlıkta, durum/hal her ne olursa olsun önce bir ruhsal mesaj bağlantısı araştırıyoruz. Şu an neden böyle bir şey deneyimliyorum? İnsan deneyimim bu noktaya nasıl geldi? Bedensel zekâ ve doğanın nimetlerine açık ve duyarlı oluyoruz.

Bazen postacı kapıyı çalıyor çalıyor, açmıyoruz. Sonunda mesajı iletmek için camı kırıyor. Mesajı okumadan camı tamir ediyoruz. Bütüncül sağlıkta mesajları muhakkak okuyoruz. Bir fiziksel halin içindeki korku, kaygı, üzüntü, öfke gibi kodların köküne inip, dönüştürüyoruz. Yaşam enerjisini yükseltiyoruz. Bu bağları esas alan kadim uzak ve yakın doğu yöntemlerini tercih ediyoruz.

Osmanlı’nın kadim şifahane anlayışı bütüncül bir bakış açısına sahipti. Hastalığın aslında daha yüksek bir anlayışa geçmek yani şifalanmak ile ilgili olduğunu bilirdi. Tımarhaneler mental sorunları olan insanlara atları tımar ettirerek iyileştirme geleneği nedeniyle tımarhane adını aldılar. Geleneksel Çin Tıbbında her organ belirli duyguya ve elemente merkezlik eder. Bu elementler dengede olmadığında bütüncül bir anlayışla bilinci genişletmeyi önerir. Osmanlı şifahanelerinde bizlerin frekans ve enerji boyutunda iyileşmemizin önemli olduğu bilinir. Her makam  farklı bir şifa kaynağıdır. Bu kadar büyük şifahaneler hangi ara ve neden kapatıldı? Ne zaman şifahaneler hastanelere dönüştü?

Grip olunca şifayı kaptık diyen bütüncül bir gelenekten ne zaman buralara kadar geldik? Pandemi, ölüm, sosyal mesafe gündemine teslim olduk, o kısmı Netflix dizisi izlerken kaçırdım herhalde.

Geçenlerde kekik bitkisi denenen -Covid-19 pozitif- insanlarda 5 gün gibi kısa bir sürede iyileşme görüldüğünü okudum. Bu tür bilgiler ‘bilimsel dayanak’ tartışmalarına neden oluyor. Günümüz bilim otoriteleri bütüncül bir bakış açısına sahip mi ki?

Bir tedavinin bilimsel olabilmesi için, o tedavinin otoriteler tarafından  ‘onaylanması’ gerekiyor. İzlediğim komplo teorisi belgeselinde; sistemi etik bulmadığı için dışlanmış, hapis yatmış bir doktorla röportajlar var. Bu bilim kadını, patent endüstrisinin ne kadar yozlaştığını ve büyük paralar dönerek insan sağlığını düşünmeyi bıraktığını anlatıyor. Acaba bunlar doğru mu?

  • Tıp endüstrisinde neden bütüncül bir bakış açısı yok?
  • Neden bütüncül insanı güçlendiren ve iyileştirici bir metod pandemi ile mücadele için onaylanmıyor?
  • Bedenimiz virüslerle simbiyoz ilişkide iken neden virüsü yok etmek yerine bedeni güçlendiren bütüncül bir anlayışı denemiyoruz?
  • Neden doğaya direnmek yerine doğa ile bütünlenmiyoruz?
  • Hastalığı yok etmeye çalışırken insanın dengesini bozuyoruz?
  • Neden hala ‘gıda güvenliği’ , gıdalara atılan zehirlerle sağlanıyor?
  • Tedavi yönteminin, yaratılan korkunun boyutu ile orantılı karmaşıklıkta olması gibi bir beklenti mi var?
  • Neden çok basit bütüncül bir çözüm var ise o çözüm pek beğenilmiyor?
  • Patentsiz ve onaysız bir tedavi varsa ve işe yarıyorsa bunu nasıl bileceğiz?
  • Sosyal medya hepimizi mi yoksa bir tür elit azınlığı mı kolluyor?
  • Tekelleşmiş ve sansürcü bir sosyal medya da gerçeği nereden ve nasıl bilebiliriz?
  • Bütüncül tedaviler sosyal medya tarafından neden hurafe olarak lanse ediliyor?
  • Bunca hengame ve kaos kime hizmet ediyor?

Tekel haline gelmiş sosyal medya devlerinin teknik olarak bilgi edinme hakkını sansürleyebilmesi olası. Bugün yapay zeka algoritmaları ile aynı anda pek çok data sansürleniyor, pek çok data ön plana çıkarılıyor. Hangisinin seçileceğine bu algoritmalar karar veriyor. Bu algoritmaları da tek bir adam yönetiyor. Onun etik insafına kalmış durumdayız. Teyit mekanizmalarında da durum farklı değil, bir kaç editörün seçici rehberliğine güvenmek zorundayız. Etik tarafı tartışılır çünkü fonlandıkları mekanizmalar da aynı sistemin parçası. Bu nedenle bulunan bütüncül bir tedavi yönteminin ‘hurafe’ diye nitelendirmesi çok kolay. Sansür mekanizmaları ‘gerçeklik güvenliği’ nedeni ile bu tedavi yöntemlerini sansürlüyor olabilirler mi? Bu bütüncül tedavi yöntemini denemiş ve iyi sonuç almış biri paylaşımda bulunduğunda, bu ağda edinilen bilgiler doğrultusunda eşinden dostundan ‘yalan haber paylaşmayalım’ gibi bir tepki alıyor olabilir mi? Sosyal ağ analizi üzerine yüksek lisans tezi yazmış biri olarak rahatlıkla söyleyebilirim. Bu acabaların hepsi mümkün. Yine de merakta kalmaya devam.

Covid19 ve yaradılış hikayelerimiz

İnsan mühendisliği ile gelinen noktada korkularımızla baş başayız.  Patojenlerden ve insanlardan izole steril köşelerimizde sosyal mesafedeyiz.
Fakat bu bizi korumaya yetiyor mu acaba?

Aslında korku insanda patojenlerin bayıldığı bir ortam yaratıyor. Patojenlerin tek derdi primitif yaşamlarını sürdürmek.

Korku insan vücudunun muazzam bilgeliğine güveni sarsıyor. Korku yaşam enerjisinden besleniyor.  Bu virüs bu noktalara gelmeden gerçek virüs korku diye yazmıştım. Bütüncül sağlık da bu gözlemimin doğru olduğunu deneyimliyorum. Placebo etkisi kadar nocebo etkisi de gerçek.

Gerçek virüs korkudur.

Korkunun, Çince karşıt anlamlısı cesaret değil bilgeliktir. Bilgeliğin gerçek kaynağı ise Hakikat’tir. Korku akıl katilidir. Bilgelikten uzaklaştırır. Yaşam enerjisinden beslenir. Sonuç olarak, korkuya kapılmak vücudumuzu kendi ellerimizle patojenlere teslim etmemize neden olur.

Hücresel boyutta bütünlükten çıkıyoruz. İnsan olarak bilişsel boyutta bütünlükten çıkıyoruz. Toplumsal boyutta bütünlükten çıkıyoruz

Bütünlüğümüzün her alanda ve her anlamda sınandığı bir noktadayız.

Bir hücre durduk yere başkaldırıyor ve diyor ki ‘ben artık bu vücut değilim’. Vücut bütünlüğünü kaybediyor. Bir insan (farkında olsun ya da olmasın) başkaldırıyor diyor ki ‘ben bu insanlardan ayrıyım’. Ayrılık yanılgısına teslim oluyor. İnsanlık bütünlüğünü kaybediyor. Kendi kutsiyetinin ve bilgeliğinin idrakini de bırakıyor ve bir kontrol mercii hükümlerine biat ediyor. Doğaya değil de korkuların hükümdarlığına uyumlanmayı ve normalleşmeyi seçiyor. Böylelikle, yeni normale doğru uyygun adım ilerliyoruz.

Pathogens | Free Full-Text | SARS-CoV-2 and Coronavirus Disease ...

Permakültür bakış açısı

Permakültürün en temel ilkelerinden biri örüntülere bakmak. Her yerde spirallerle genişleyen bir benzerlik görmek. Mikroda olan makroda da olur. Tüm bu olanlar, bu örüntü ta kutsal kitaplara kadar gidebilir. 

Mesela yasak elmayı yeme hikayesi kaynaktan kopuşu temsil ediyor olabilir mi? Özkaynaktan kopuş, panikle içsel bütünlüğü bırakıp dışarıya muhtaç olmak olarak yorumlanabilir mi? 

Mesela şeytan hikayesi, ‘ben, O’ndan ayrıyım’ dediğimiz her konuyu temsil ediyor olabilir mi? ‘Ben bilirim beeen’ dediğimiz anları, alanları temsil ediyor olabilir mi?

Yaradılış günü de yargı günü de, bu hayat gerçekliği içinde her an yaşanıyor olabilir mi? O her an yeni bir şandadır ne demek?

İlaç endüstrisinde kullanılan sentetiklere nazaran doğanın bilgeliğini ‘alternatif’ kabul etmemizde bu örüntülerin ürünü olabilir mi? Nereye normalleştik de doğal yerine sentetik tedavi normalimiz oldu? Toprağı böcekten arındırmak için pestisitle zehirlenmek normal oldu?

Elmayı yedik. Bu gerçeklik beni bugünkü kadar rahatsız etmiyordu çünkü bugünkü kadar dayatılmıyordu.

Pratiklerime kısaca birer kelime ile değinecek olursam;

Çocuklar ‘şifayı kaptıklarında’ en çok kullandığım yöntemler

1. EMF dengeleme metodları ve PSYCH-K®
2. Homeopati (Yaşadığına benzer semptomları doğadan alıp bedene tanıtarak bedensel zekayı güçlendiren yöntem)
3. Fitoterapi
4. Müzik
5. Sevgi
6. Dua ve birlikte hayal kurma
7. Chi Gong ve Yoga teknikleri (Nefes, duruş egzersizleri, abiyanga, marma nokta masajı, vs.)

Sakındığım yöntemleri basitçe formüle edecek olursam; içinde ne olduğunu bilmediğim ya da bilip beğenmediğim her türlü madde. Sentetik gıda, ilaç, hibrit tohum, bazı aşılar, paketlenmiş, ışınlanmış, işlem görmüş, doğayla özdeş olan ya da doğayı sömüren, -hayvanları sömürenler de dahil olmak üzere- her ürüne doğal olarak mesafeliyim. Bunları elimden geldiğince uyguluyorum. Hayatta olmaz dediğim bir durum değil yani. İnsanın başına elbette her şey gelebilir.

Bunlar Allah’ın emri değil tabii. Kendimi zorlamadan farkındalık geliştiriyorum diyelim. Sonuçta yediğiniz en organik gıda da olsa içinizde ‘acaba zehirlenir miyim?’ düşüncesi ile yerseniz o zehirler. İçi sentetik katkı maddeleri ile dolu bir gıdayı yerken ‘bu bana çok iyi geldi, şifalandım ‘ diye yerseniz şifa verir. Bunu dersinde hatırlatan değerli hocam yogini Angela Farmer’a sevgi ve şükranlarımla.

Çocuklara da bu anlayışı dayatmadım çünkü iyi ebeveynlik kanımca öncelikle onların kendi donanımlarına ve bilgeliklerine elimden geldiğince güven ve saygıdan geçiyor.

Çocuklara elimden geldiğince kendi deneyimlerine güvenmeyi öğretiyorum. Bu pratikler şöyle özetlenebilir:

1. Kas testi eğitimi (Yani bedensel zekâ ile doğrudan iletişim kurmak)

2. Öz-sevgi, öz-farkındalık çalışması*

3. Sordukları her soruda ilk önce ‘sence?’ diye sormak. Cevabı içsel olarak aramalarına alan tutmak

4. Birlik anlayışı ile örüntüleri keşfetmek. Bütüncül sohbetler ve doğa incelemeleri

5. Mümkün mertebe gerçekleri anlatmaya niyet etmek

6. Gerçekleri paylaşırken de ‘Acaba mı?’ sorusuna dönüp durmak

*Öz-farkındalık çalışması : Dikkati dağınık düşüncelerden alıp belli bir referans noktasına odaklamak. Bu referans noktası beden hisleri, nefes, öz-şevkat veya spesifik bir düşünce kalıbı olabilir. Şeylere algılayış biçiminin farkedilmesidir. İçsel temas halidir. Kişiler ve şeylerde kendi yansımanı görme deneyimlerine aracılık eder.. İçsel, dışsal ikilemin ötesinde bütünlenme yolculuğudur. Kendinde derinleşmek öz-farkındalığın hem yolu hem hediyesidir. Aslında öz-farkındalık çalışmalarının kendisi bir hediyedir. Bu vesile ile ‘nüans farkı’ diyenleri de ‘bilinçli farkındalık’ diyenleri de sevgi ve gülücüklerle selamlıyorum. :))-

Şifayı kaptıklarında artık önceden fark ediyorlar. Sadece nasıl bir tedavi tercih ettiklerini konuşuyoruz. Ben de ebeveyn olarak onlara –genellikle yukarıda bahsettiğim 7 yöntemden biri ile- eşlik ediyorum. Eskiden bu bütüncül tıp doktorumuza giderdik artık ona da pek gitmiyoruz. Bütüncül tedavide basit olduğu ve net sonuç verdiği için PSYCH-K® sıklıkla kullanıyoruz. Patojen stres ve korku ortamı PSYCH-K® stres dönüştürme teknikleri ile yaşamsal enerjimize katılıyor. Sonuç olarak bu bütüncül yaklaşım çok şükür iyi çalışıyor.

Çocuklar grip olduklarında ilk başta 1 hafta veya daha uzun sürerken büyüdükçe süre daha da kısaldı. Artık (antibiyotik ya da ıvır zıvır ilaç almadan) çayla, homeopati ile influenza A’lı B’li dahil olmak üzere 3-5 günü geçmiyor ve çocuklar git-gide daha hızlı iyileşiyorlar.

Bedensel zeka geliştikçe hastalığı daha en minik histe farkedip önlem alabiliyorlar. Böylelikle bütünlük hali artık kendiliğinden şifalanma boyutunda çalışmaya devam ediyor. Hiç bir şeyin garanti olmadığı bilinmezlikte teslimiyet işe yarıyor.

Bunları şu an neden yazıyorum bilmiyorum. İçimden paylaşmak geldi. İlham olsun istedim belki de… Birlik ve bütünlüğe sığınalım. İnsanlıktan çıkaran bir korku tüneline değil insan olmaya doğru ilerleyelim. Olalım. Tamamına erdirelim vesselam.

GAIA’dan mesaj

PSYCH-K® metodları ile alan tutarak diğer kolaylaştırıcı arkadaşlarla yaptığımız çalışmalardan biri de GAIA projesi. Bunu -PSYCH-K® hiç deneyimlememiş kişileri düşünerek- kısaca kolektif bilince bağlanıp, bilgelik kapısına bekçilik etmek olarak açıklayabilirim.

Bu alanda gelen ilk mesaj ‘hepimizin aynı dili konuştuğu zamana hazırlandığımız’ bilgisi oldu. İkinci önemli bir mesaj pandemiden hemen önce gelen ‘Kendinizi varsayımlardan arındırın, şu anda yapmanız gereken en önemli şey kendinizi özşefkat ile donatmak, sonra da bir bölgede korkunç bir olay olduğunu varsaydığınızda muhakkak oraya gönderdiğiniz enerjiyi de bu sevgi ve şefkat ile donatmaktır.’

Bugün gelen mesaj sadece iki kelimeden oluşuyordu. Benim için şaşırtıcı ve beklenmedik oldu; Mesaj ‘Kevser Suresi’ idi.

Bu yazıyı yazmaya yeltenmeden hemen önce geldi. Ne demek olduğunu anlamadım. Sureyi henüz okumadım, bu yazıyı yazıp öyle bakayım eşzamanlı paylaşayım bir ortak heyecanımız olsun istedim. Bu merakta kalma haline güruh halinde girelim dedim. Sihirli bir yanımızı hep birlikte deneyimleyelim. Bir sosyal bütünlük deneyimi…

Çok sevdiğim bir kaynak olan Tevhid-i Kuran Meali içinden Kevser Suresini açıyorum. Hazır mıyız?

SURE ADLARININ AÇIKLAMALARI kısmında –> 108-Kevser = İlm-i Tevhid (yani Birlik bilinci), çokluğun tekliği, hayırlar ve bereket. -Başka kaynaklarda nimetlendiren havuz olarak da anılıyor. Yani bence öz kaynak.

Kevser Süresi : “Şüphesiz biz sana ilm-i Tevhid-i sunduk. Bundan sonra o İlmi Tevhid’i Rabbine bağlılık içinde tertemiz aktar. Muhakkak ki senin anlattığın hakikatlere karşı içinde kin taşıyan o kimse, hakikatleri anlamaktan uzaktır.”

Hayırlar feth olsun. Günümüz aydın olsun.

Nihan Gencer