Neva Meydanı #MakamHisleriOyunu

Burada her makamı kendi döngüsünde dinleyip, kendimce sağaltarak hisler diyarından yazıya döküyorum. Neva vakti döngüsünü tamamlarken havalar ısındı, kuşlar cıvıltısıyla uyandırdı.

image

Neva makamını yaşarken çok şeyler oldu. Çok şeyler de olmadı. Olmakla olmamak arasında bir gerilim oluşup durdu ve bu gerilim beklenmedik bir alan temizliği, genişleme getirdi.

Neva makamı cesaretin bilgelik ile imtihanı.

Katrede kaynayan manevi yaraları bir bir bulup deşen; önce batından zahire taşıyan -yani bizim bilmediğimiz derin rüya kuyularından, içine uyandığımız bu dünya ve yaşam rüyasına aktaran- ardından ehlileştiren ve hepsini büyük okyanusa yani ummana katan bir makam neva.

Bir meydan açıldı neva makamında.

Herkes kendini getirdi tüm parçalarıyla.

Eksik parçalar uçup geldi oturdu yerine. Oluşturuldu tamamlandı.

Döküldü bu meydana

Meydanda tanımlar ikiliği doğurdu.

Biri tanımlamaya kalktıkça elde var hep iki

Ekilen bir tohumun çatlaması, bir tırtılın kabuğunu kırması, yılanın derisini bırakması, bir insanın ölmesi bir başka insanın doğması gibi mahrem dönüşüm yolculukları neva ile desteklenebilir. Mahremi bozarsak tohumu acaba çatladı mı bakıyım diye alsak ölür, tırtıla kabuğunu kırması için yardim edince o kelebek ölü doğar, insan da geçişlerinde bir içe çekilme ihtiyacı duyar. Yanına gelen insan yardım etmek ister ama seni bir türlü anlayamaz o anda. Daha çok karşılıklı sinir bozukluğu ve düş kırıklığı olur.

Bu hüzünlü yoksunluk hissi de neva nağmelerde gizlenir. Neva bu hali hatırlatıyor. Hücrelerimdeki dönüşümün marşı oluyor.

– Søren Kierkegaard’in dediği gibi “Bana bir ad verirsen o ad dışındaki tüm varlığımı inkar etmiş olursun. ” böyle inkar dolu bir hayalin içindeyiz çoğunlukla. Noktaya ulaşmaya çalışan spiraller çiziyoruz. Neva çizilen spirali merkeze çeken bir kuvvet olabilir mi?

Neva bülbülün güle “gel” diye şakımasıdır. Gül gelmez. Bülbül gidecektir, gel gör ki onun önce kanatlarını idrak etmesi gerekir.

Cesaretin binbir boyutu var. Lao Tzu’ya göre derin bir şekilde sevildiğini hissetmek güç verir. Derin bir şekilde sevdiğini hissetmek ise cesaret verir. Biz bu sevgiden doğan cesarette bir duralım. Bu derin sevgi insanı cesaret ile nerelere götürüyor görelim. Evelyn’in müziğe olan aşkı örneğin. kulağıyla değil bedeniyle duyarak müzik yapıyor. Işitme engelli bir müzisyen olarak daha idrak etmekte zorlandığımız detayda algılıyor sesleri.

Kraliyet müzik akademisine kabul edilen ilk duyma engelli müzisyen
kendisi. Böylece hiç bir şeyin aşka engel teşkil etmediğini kanıtlıyor.
Bir şeye o kadar aşk ile yürüyorsunuz ki birden kanatlar açılıyor.

Tabi burada aşk dediğim balık severim diyip onu yiyen anlayış değil. O Aşkın hal. Kendinden geçtiğin yere aşk diyorum. Kendini ya da nefsini beslediğin yere aşk demiyorum.

Biz de zevkin/acının doruklarında onu yiyiveriyoruz. Balık yer gibi...

Tasavvuf yolunda aşikânın kıblesi edeptir. Tüketim çağına denk gelen günümüz Aşkları nefsi emareye takılı kalabiliyor. Balık sevdiğimiz için onu bir güzel yeriz. Sevgiyi öldürme ile rahatlıkla ilişkilendirir sevdiğimizi kendi malımız saymaya ya da gönlünü kırmaya meylederiz. Insan nefsi çok kompleks, çok katmanlı. Insanın tekamülünde neye ihtiyacı varsa kuş avlamış kedi gibi getiriyor nefs önüne koyuyor.

“Afet ve af dile” çünkü ikiniz de yangın içindesiniz. Yangın kül eder o küllerden yeniden doğarsın affetdikçe…

Vakti seherde perde açıldı Neva ile. Bu meydana koştu cengaverler. Birliği dirliği dileyerek.

Perde mana alemi ile madde alemi arasindaydı. Işte o kalkınca cascavlak kaldık. Fikirler zikirler değil üryan insan olduk. Bu masivanin boş olduğu esas görünmeyende güzellikler olduğu, vadedilmiş bir cennet olduğu illüzyonu ile vedalaşıp yola çıktık.

Bir cennet varsa o burada her an kurulup her an yıkılıyor. Hep beraber sayemizde çok şükür. Hamdolsun ki biz ışk’dan varız. O ki onun için varız. Andolsun ki uykudayız ve neva bir uyandırma servisi makamıdır.

Cesaret courage cour yani kalpten hareketi getirir. Herşeyin bilgi ile yapıldığı sembolize edildiği, nesnelleştirildigi bu dünyada Cesaret insanın sezgileri ile beraber hayatına kendini kattığı tek gerçek şey. Bilgelik de o katılanlarin birikimi.

Kabuk degistirdin için yandı ama dışın aynı. Etraf aynı herşey aynı. Aç Neva dinle. Ya bu aynılık senin gözüne batmaz kabul gelir yahut da için gibi dışın da bir anda değişiverir. Cesaretin bilgelikle imtihanı Neva bir şekilde yolunu buldurur insana.

Kimi zaman kolektif bizi ortak bilişe getiriyor, kimi zaman da kolektif bizi ortak bölüşe götürüyor. O zaman kalbe ihtiyacımız var. Cesaret ateşi ile yanan yerden birliği doğurmaya ihtiyacımız var.

Pirler erler erenler bu dünyanın kuruluşundan beri derler ki gerçek insana hiç bir kural kaide şart değil o zaten bilgelik terazisine binmiş haritayı cesaretle adımlıyor. Aşk olmuş. Olay bitmiş. Bilgelik zamanla evrilmiş adap olmuş edep olmuş. Aşikanin ışığı bu perdesiz aleme durgun değil coşkun; taşkın da değil ama daim diri olan o ateşi barındırır. O ateş nefsde de vardır güneşte de vardır. Lazımdır lakin bilinmelidir denmişti ya; işte O ateşi unutan açıp Neva dinlesin.


Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.